باب: العمائم.
15. SARIKLAR
حدثنا علي بن
عبد الله:
حدثنا سفيان
قال: سمعت الزُهري
قال: أخبرني
سالم، عن أبيه ،
عن النبي صلى
الله عليه
وسلم قال: (لا
يلبس المحرم
القميص، ولا
العمامة، ولا
السراويل، ولا
البرنس، ولا
ثوباً مسه
زعفران ولا
وَرْس، ولا
الخفين إلا
لمن لم يجد
النعلين، فإن
لم يجدهما
فليقطعهما
أسفل من
الكعبين).
[-5806-] Salim'den, o babasından, Q Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"İhramlı bir kimse gömlek, sarık , sirval ve bornoz ile
za'feran ve vers değmiş (bunlar ile boyanmış) bir elbise ve ayakkabı giyinemez.
Ancak nalın bulamayan kimse müstesna. Eğer n' Jır; Dulamayacak olursa,
ayakkabıları topuklarının altından kessin."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
Sarık hakkında daha önce "büyüklenerek elbisesini yerde
sürükleyen kimse" başlığının sonlarında yer alan hadis geçmiş
bulunmaktadır. Amr b. el-Hureys'in rivayet ettiği hadiste de şöyle dediği
nakledilmiştir: "Ben sanki Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i üzerinde
bir ucunu omuzları arasına sarkıtmış olduğu siyah bir sarık bulunduğu halde
görür gibiyim." Hadisi Müslim rivayet etmiştir. Rükane'den de hadisi Nebie
ref' ederek: "Bizimle müşrikler arasındaki fark, sarıklardır" dediği
rivayet edilmiştir. Bu hadisi Ebu Davud ve Tirmizi nakletmiştir. İbn Ömer'den
rivayete göre "Resulullah sallallilhu a1eyhi ve sellem sarık sardığı
takdirde sarığını omuzları arasına sarkıtırcl!." Hadisi Tirmizi rivayet
etmiştir. Yine Tirmizi'de rivayet edildiğine göre İbn Ömer, el-Kasım ve Salim
de böyle yaparlal'dı. Malik ise şöyle demiştir: Bu işi (sarığın bir ucunu
omuzlar arasına sarkıtmayı) Amir b. Abdullah b. ez-Zubeyr'den başka yapanı
görmemiştir.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
باب:
التقنُّع.
16. BAŞI VE YÜZÜN ÇOGUNU ÖRTMEK
وقال ابن
عباس: خرج
النبي صلى
الله عليه
وسلم وعليه
عصابة دسماء.
İbn Abbas dedi ki: "Nebi s.a.v. başını kirli beyaz renkli bir
bez ile bağlamış olarak çıktı."
وقال أنس: عصب
النبي صلى
الله عليه
وسلم على رأسه
حاشية بُرْد.
Enes dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem başının
üzerine bir burdenin kenarını bağladı."
حدثنا
إبراهيم بن
موسى: أخبرنا
هشام، عن معمر،
عن الزُهري،
عن عروة، عن
عائشة رضي
الله عنها
قالت:
هاجر
ناس إلى
الحبشة من
المسلمين،
وتجهز أبو بكر
مهاجراً،
فقال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (على
رسلك، فإني
أرجو أن يؤذن
لي). فقال أبو
بكر: أوترجوه
بأبي أنت؟
قال: (نعم). فحبس
أبو بكر نفسه
على النبي صلى
الله عليه
وسلم لصحبته،
وعلف راحلتين
كانتا عنده
ورق السَّمُر أربعة
أشهر.
قال عروة:
قالت عائشة:
فبينا نحن
يوماً جلوس في
بيتنا في نحر
الظهيرة،
فقال قائل
لأبي بكر: هذا
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم مقبلاً
متقنعاً، في
ساعة لم يكن
يأتينا فيها،
قال أبو بكر:
فدى له بأبي
وأمي، والله
إن جاء به في
هذه الساعة
لأمر، فجاء النبي
صلى الله عليه وسلم
فاستأذن فأذن
له فدخل، فقال
حين دخل لأبي
بكر: (أخرج
مَنْ عندك).
قال: إنما هم
أهلك بأبي أنت
يا رسول الله.
قال: (فإني قد
أذن لي في
الخروج). قال:
فالصحبة بأبي
أنت وأمي يا
رسول الله؟
قال: (نعم). قال:
فخذ بأبي أنت
يا رسول الله
إحدى
راحلتيَّ
هاتين، قال النبي
صلى الله عليه
وسلم: (بالثمن).
قالت:
فجهزناهما
أحثَّ
الجهاز، وضعنا
لهما سفرة في
جراب، فقطعت
أسماء بنت أبي
بكر قطعة من
نطاقها،
فأوكت به
الجراب،
ولذلك كانت
تسمى ذات
النطاقين.
ثم لحق النبي
صلى الله عليه
وسلم وأبو بكر
بغار في جبل
يقال له ثور،
فمكث فيه ثلاث
ليال، يبيت
عندهما عبد
الله بن أبي
بكر، وهو غلام
شاب لَقِنٌ
ثَقِفٌ،
فيرحل من
عندهما
سَحَراً،
فيصبح مع قريش
بمكة كبائت،
فلا يسمع
أثراً يكادان
به إلا وعاه،
حتى يأتيهما
بخبر ذلك حين
يختلط
الظلام، ويرعى
عليهما عامر
بن فهيرة مولى
أبي بكر منحة
من غنم،
فيريحها
عليهما حين
تذهب ساعة من
العشاء،
فيبيتان في
رسلها حتى
ينعق بها عامر
بن فهيرة
بغَلَس، يفعل
ذلك كل ليلة
من تلك الليالي
الثلاث.
[-5807-] Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Habeşistan'a
Müslümanlardan birtakım erkekler hicret etti. Ebu Bekir de hicret etmek üzere
hazırlandı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona:
Acele etme! Çünkü ben bana da (hicret etmek için) izin
verileceğini ümit ediyorum, dedi. Bu sefer Ebu Bekir: Onu ben de ümit edebilir
miyim, babam sana feda olsun, dedi. Allah Rasulü:
Evet, dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir de Nebi Sallallahu Aleyhi ve
Sellem ile arkadaşlık etmek üzere hicret etmekten vazgeçti. Yanında bulunan iki
bineğe de dört ay boyunca semura ağacı yapraklarını yem olarak verdi."
Urve dedi ki: Aişe dedi ki: "Bir gün biz öğle sıcağında
evimizde oturuyor iken birisi Ebu Bekir'e: İşte Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve
Sellem başını ve yüzünün büyük bir bölümünü örtmüş olarak geliyor, dedi.
Rasulullah'ın o saatte bize gelmek adeti yoktu. Bunun üzerine Ebu Bekir: Babam
anam sana feda olsun, Allah'a yemin ederim o bu saatte ancak önemli bir iş için
gelmiş olabilir, dedi.
Nihayet Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip izin istedi, Ebu
Bekir de ona izin verdi. Nebi içeri girdi, içeri girince Ebu Bekir'e: Yanında
kim varsa dışarı çıkar, dedi. O: Burada bulunanlar senin ailendir, babam sana
feda olsun ey Allah'ın Rasulü, dedi. Allah Rasulü: Hicret etmek üzere çıkmama
izin verildi, dedi. Ebu Bekir: Babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasulü,
seninle yol arkadaşlığı yapacak mıyım, dedi.
Allah Rasulü: Evet, dedi.
Ebu Bekir: Babam sana feda olsun, ey Allah'ın Rasulü, bu iki binek
devemden birisini al, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ancak bedeli
karşılığında (alınm), buyurdu."
Aişe devamla dedi ki: "Onları en hızlı bir şekilde yola
hazırladık. Azıklarını bir sofra ile bir dağarcık içinde koydu k. Ebu Bekir'in
kızı Esma, belindeki kuşağından bir parça koparıp dağarcığın ağzını kapattı.
Bundan dolayı o Zatu'nNitakayn diye adlandırılmıştır. Sonra Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir Sevr adındaki bir dağda bulunan bir mağaraya
gittiler. O mağarada üç gün kaldllar.Abdullah b. Ebi Bekr -ki o genç, anlayışlı
ve kavrayışlı birisi idi- geceleyin yanlarında kalıyor, seher vakti yanlarından
ayrılıyor, geceyi Mekke'de geçirmiş gibi Kureyş'le birlikte sabahlıyordu.
Kureyşlilerin o ikisi hakkında düşündüklerini, duyduğu her bir kötü planı
mutlaka beller ve nihayet karanlık bastırınca bunu haber olarak onlara
ulaştırırdı.
Ebu Bekir'in kölesi Amir b. Fuheyre de onların yakınlarında sağmal
bazı koyunlar otlatır ve gece bir süre ilerledikten sonra koyunları yanlarına
götürürdü. Böylelikle her ikisi de sabah aydınlığına doğru Amir b. Fuheyre
kendilerine seslenineeye kadar rahat bir şekilde geceyi geçirirlerdi.
Mağarada bulundukları o üç gecenin üçünde de hep bunu yaptı."
Fethu'l-Bari Açıklaması:
"Başı ve yüzün büyük bir bölümünü örtmek." Tekannu':
Başı ve yüzün büyük bir bölümünü rida ya da başka şeyle örtmek demektir.
el-İsmail! dedi ki:
Hadiste söz konusu edilen başını bağlaması, tekannu' denilen
örtünme kısmına girmez. Çünkü tekannu' başı örtmektir. İsabe ise sarığın
kuşattığı yer üzerine bir bez bağlayıp çatmak demektir.
Derim ki: Her iki şekil arasındaki ortak şey, sarığın üzerinde
başa fazladan bir şey koymaktır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.